20 Haziran 2012 Çarşamba

Seminer notlarına devam...

Seminer notlarına kaldığımız sayıdan devam ediyoruz:

4) Seminer süresinin normal mesai dışına çıkmayacak şekilde yapılması (Evet yarım gün çalışıyormuşuz gibi 5 saat üzerinden ve 10'ar dakikalık aralar şeklinde düzenlenmişti seminer programı, ama bu süre yeterli değildi. Niye derseniz; 10'ar dakikalık o aralarda yemek yiyemiyordunuz. Sabah 09:00'dan öğlen 14:15'e kadar süren bir program olduğu için de yemek yememek olamazdı tabii... 5 gün boyunca öğlen yemeği olarak bisküvi-çikolata yemekten benim bağırsaklarım yolunu şaşırdı diyeyim gerisini siz anlayın artık!

5) 21 aylık oğulcuğum sebebiyle çocuksuz konularla-gözlemlerle ceplerimi doldurmak (Bu seminerden kesinlikle önce oğlum için çok faydalandım aslında) Bunu bol bol yaşadım. İlk aklıma gelenleri yazayım:

  • En ön sırada oturup hem anlatılanları dinleyen, hem de tığ ile örgüsünü ören öğretmenim sizi çok sevdim!
  • Çay-kahvenin satılmadığı yerde hemencecik termoslarla bu açığı kapatan öğretmenlerim sizlerdeki pratikliği, olay çözücülüğü ve hızı çok sevdim!
  • Bulunduğumuz bölgede oturan ve uzaktaki öğretmeninin daha bir hafta orada olacağını öğrendiğinde, onu ağırlayabilmek için çay-karpuz-yemek ikramıyla öğretmenini ağırlamaya çalışan veli sizi çok sevdim!
  • Nihayet 3. gün yanında kitap getiren öğretmenlerim sizleri çok sevdim!
  • Minnak bilgisayarıyla gelen tek öğretmenim sizi çok sevdim!
  • Tuvaletten çıkarken ışığı kapatan öğretmenim sizi çok sevdim!
  • Termos olayını abartıp kilim vs. ile işi pikniğe çeviren öğretmenlerim sizi hiç sevmedim!
  • 20 dakikalık yürüme yoluyla ancak ulaşılabilen seminer salonuna, ne giderken ne de gelirken "arabasına çağırmayan" öğretmenlerim sizi hiç mi hiç sevmedim!!!

6) Kendilerinden bahsetmediğim seminer hocalarımız vardı ya hani bir önceki yazımda. Onlar yoklar çünkü ben onları görmedim, duymadım. Çünkü kitap okuyordum! Sayelerinde 5 günde 1,5 kitap bitirdim(ki bir tanesi tuğla gibiydi) 

Hocalarımız kötü müydü? Yoo değildi, hepsi de alanında uzman hocalardı, ama maalesef kendilerini sadece akademik kariyer olarak geliştirmiş fakat "hoca" olarak hiç geliştirememişlerdi. Öylece kürsüden motamot anlatmakla olmuyor bu işler. Üniversite yıllarımda, ilkokul Türkçe derslerinde olan dikte çalışmasındaki gibi not yazdırarak ders anlatan(!) hocam geldi aklıma... Bazıları bence hep sahne gerisinde kalmalı, makale yazmalı. Böyle çok daha verimliler!

Peki ben kötü müydüm? Yoo değildim, değerli zamanını verimli kullanan bir öğretmendim. Bu konuda dediğimi de yaptığımı da yapabilir herkes! 

2 yorum:

  1. Bir şeyler ilk yapılırken hep bir aksama olur.Bizde bunun kurbanıydık,aksaklıklar sonradan anlaşıldı.Ve biz bunları dile getirdiğimizde eğitimden kaçmak isteyen öğretmenler konumuna düştük.Eğitimi sürekli eleştiren,bir şeyler katmayan pozisyonunda olduk.Bizim bu konuyu değerlendirmemiz için http://e-hedb.meb.gov.tr/anketler/index.php?sid=99866&lang=tr internet adresinde ki anketleri yapmamızı istediler,yaptık...Geri dönüşü nasıl olacak eylül de çok merak ediyorum.Sizi değerlendirmeye bile gerek yok zaten gelen tepkiler,mailler,salonda atılan kahkahalar,vay be be güzelmiş,hiç sıkılmadım deyimleri her şeye bir nokta koymaya yeter:)SAygılarımı sunuyor eğitim hayatında bize tuttuğunuz ışığın hiç sönmemesini diliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Dilek Alper, ben sizi anlıyorum, umarım siz de beni anlıyorsunuzdur. Yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil

Reyhan Cadısı derler ki;