25 Ocak 2013 Cuma

15 gün ara!

Ayça Şen, Kalın Kitap sayfa 190 yukarıdan 8. satırda şöyle bir olay anlatıyor:

"Meksika'da bir çocuk okula gitmemek için kendini yatağa yapıştırmış. Eve ambulanslar gelip spreylerle çocuğu yataktan ayırmışlar. Ayırır ayırmaz da okula yollamışlar. En üzüldüğüm kısmı da bu oldu. Çok eskiden savaşın acılarını anlatan bir film izledim ama yönetmeni, ismini filan hatırlamıyorum. İkinci Dünya Savaşı filandı. Çocukların savaşta çektiği zorluklar, okumak için çırpınışları, ailelerin çektiği acılar anlatılıyordu. Filmin sonunda kamera yavaş yavaş açılıyordu; büyük bir bayram neşesiyle, sevinç çığlıklarıyla çocuklar deli gibi koşarak şapkalarını havaya fırlatıyorlardı. Doğal olarak siz de savaşın bitişini kutlayan çocuklara gözyaşlarıyla bakıyordunuz. Hayır, savaş bitmemişti oysa; çocuklar sabah okula geldiklerinde okullarının bombalanıp yıkıldığını görüp muhteşem sevinmişlerdi."

Bence okul hayatıyla ilgili anlatılacak en süper bir hikaye! Sadece anasınıflarında olmaz bu "okula gitmiceeeem", "okul hep tatil olsa keşke" durumları diye düşünürdüm. Yanılmamışım.

"Her çocuk bir yıldızdır ve elbette başarılıdır" imzalı başarı belgeleriyle tatile uğurlanan Minik Yıldızlar pek bir durgundu, pek bir hüzünlüydü bugün. "Ama okul bitmesiiiin"miş...

Ama bitti ve ding dang dong 15 günlük ara başladı. 



22 Ocak 2013 Salı

10 marifetten biri; dikiş dikmek

Lütfen dikkat fotoğraflar gerçektir; alıcılarınızla oynamayın, kan şekerim düştü diye vücudunuza gereksiz şeker yüklemeyin, kese kağıdına üflemekten nefessiz kalmayın, sakin olun, sadece ve sadece sınıfımızda 4 yaş bücürleri için dikiş köşesi açılmıştır :)) İmkan ve de izin versek, sabır göstersek kim bilir neler yapacaklar, NELER?!






18 Ocak 2013 Cuma

İçine "Susan Striker" kaçan öğretmen olmak...

Oldum olası kalıpları sevmem ben. Aynılıktan kokarım. Fırıncı vitrinindeki ekmekler gibi olmayı, duyduğu sloganlarla banttan konuşur gibi konuşmayı, koyun gibi kim ne demişse aynını-düşünmeden- uygulamayı, aynı yere hep aynı yoldan gitmeyi, çorbasında bir kez bile yeni bir baharat denememeyi, mağaza vitrinindeki oturma grubunu aynı mağazadaki gibi evinde sergilemeyi, korku filminden fırlamış gibi daima ikiziyle aynı giyinmeyi, her şeyiyle ama her şeyiyle tüm çocukların aynı resmi yapmış olduğu sınıfın öğretmeni olmayı sevmem ben. Bu durum beni tüketir, bitirir... Şükürler olsun ki hep aynı kalmıyor, gittikçe değişiyor ve daha da gelişiyorum. İki yıllık doğum iznim boyunca kendimi farklı ve renkli olmak için devamlı bileyledim! 

Mesela bu sene tümden kalıplı sanat etkinliği olayını bitirdim. Haftaya birinci dönemi bitiriyoruz. Sanat etkinliklerimizin tamamı incelendiğinde 21 farklı çocuk, 21 farklı görüş, 21 farklı ruh, 21 farklı hayal gücü, 21 farklı uygulama, 21 farklı tamamlama, 21 farklı boyama görülüyor. Bugün sanat etkinliği dosyalarını inceledim son kez. Ve kalıplardan bağımsız, özgür, düşündüğünü kağıtta uygulayabilen, rengarenk, yaratıcı bu 4 yaşındaki ressamlarla gurur duydum! Bir kez daha eserlerine aşık oldum!

Aşağıdaki çalışma için; 1 büyük daire, 1 küçük daire, 1 üçgen, bir tane de üzeri çizili şekli çocuklara dağıtıyorum. "Özgür olmadıklarını(Genelde "özgür" oldukları çalışmalar yaptığımızdan özellikle bunu belirtiyorum.), bugün bana içinde kuş olan bir resim hazırlamalarını" istiyorum. Başka da hiçbir yönerge vermiyorum. Sonra şekilleri kesip çıkarırlarken aralarında konuşuyorlar. "Bu kafasıdır, bu gagasıdır kesin" diye... Bazen birinin söylediği hepsini etkiliyor, ama yine de uygulamada kendi düşündüklerini uyguluyorlar! "Bakmak, kopya etmek, ben yapamıyorum, ama sen söylemezsen ben yapamam" hiç yok!!! Pıtı pıtı pıtı kesiyor, yapıştırıyor, süslüyorlar! Yan durmuş kuş, uzun bacaklı kuş, boynu olan kuş, sadece kafası olan kuş, kızgın olan kuş... sü-per-ler ve de kesinlikle aynı fırından çıkmış farklı ekmekler!




  




  


17 Ocak 2013 Perşembe

Yeni yıl dilekleri

Yeni yıl sizlere-bizlere mutluluk, hediye, sağlık ve gezme getirsin :)) 
Ha, bir de böylesine güzel çocuk ruhu getirsin. Amiiin!








11 Ocak 2013 Cuma

İyi ki doğdun Hürkan Tuna!


Söz uçar yazı kalır, gün uçar anı kalır.
İyi ki doğdum günlerinden geriye hep heyecan, hep çoşku, hep sevinç, hep merak, hep endişe, hep mahcubiyet, hep imrenme, hep ışıltılı gözler kalıyor... 

Sınıfımızın en hassas ve en güçlü üyesi Tuna'cım, 
gözlerindeki ışıltının hiç bitmemesi dileğiyle 
iyi ki doğdun!


3 Ocak 2013 Perşembe

Barkoduna bak, öyle al!

Bir ürün alırken barkoduna bakar mısınız?
Pekiii bir ürün alırken barkodunda 869 yazıyor mu diye bakar mısınız?
O da nesi diyorsanız, buyrun  Minik Yıldızlar söylesin:



 



"Türkiye'nin barkodu 869 ile başlar. 869 nolu barkodu olan ürünler yerli malı ürünlerimizdir. Ülkemizin gelişmesi için tercih etmemiz gereken ürünlerin barkodu." Taraftara selam işlem tamam; tüm beyinler yıkanmıştır :))