28 Aralık 2012 Cuma

Ultra güçlü minnaklar

Minik Yıldız dediysek o kadar da minik değil hani; 
taşı sıkar suyunu içer, o derece yani!

Minik Yıldızlar bu hafta tanıdığımız başarılı sporcumuz Naim Süleymanoğlu olma yolunda... Su dolu ağırlıklarıyla adım adım-hem de dengede yürüyerek- ilerliyorlar! Kızlar hele, manken gibi yürüdüler ayol! 
Var mı sizin oralarda da bizim küçük Naim Süleymanoğlugillerden :)

 

 




 




24 Aralık 2012 Pazartesi

Her türlü malzeme değerlendirilir!

Burası bir ana sınıfı ey okur, her türlü artık malzeme değerlendirilir, her türlü!
Aşağıda görüldüğü üzre, bisküvili pasta için kullanılan puding itina ile yalanır :))







20 Aralık 2012 Perşembe

Çocuğa nohut nasıl yedirilir?

İşte böyle!
Şimdi ben Ayşe Naz ve İsmail Eren'in annesine çocuklarınız neredeyse üç günde yarım kilo nohut yediler desem, ne derler acaba :)
Nohut yemeğiymiş, nohutlu pilavmış, boraniymiş(Hatay mutfağından), süneberiymiş(Hatay mutfağından) ne uğraşıyoruz ayol, biraz nohut, biraz kürdan oldu güzel bir etkinlikli çorba. Afiyet olsun, ay iyi eğlenceler olsun!

HANİMİŞ: Haşlanmış nohutla yaptığımız bu etkinlikten sonra adımız kokan sınıfa çıktı! Bir koku varsa eğer koridorlarda, kesin yine bu Minik Yıldızlar ilginç denemelere girişmiştir deniyor :))

HANİMİŞ: Bu etkinliği ilk defa buradan görmüş ve bayılmıştım. Sonuç tabii ki de bizde de vu-huuuuu!!! 












17 Aralık 2012 Pazartesi

Yerli Malları Haftası Kutlamaları 1

Yolu okuldan geçen her yurdum çocuğunun muhakkak kutladığı; 
mide doyuran, beslenmeye renk getiren, 
beslenmenin saatini uzattıkça uzatan,
ne marifetli analarımız varmış dedirten,
etkinlikten etkinliğe koşturtan
Yerli Malları Haftamız
bizde de kutlanmaya 
döner yiyerek-ayran içerek başlanmıştır efem.
Duyanlar duymayanlara duyursun!

Yavrularım gerçek bir yerli olduklarını ıspatladılar: O nasıl bir döner yiyiş, o nasıl bir ayran içiştir ey okur! "İyi bir Türk; döneri yiyişinden, ayranı fırt ettirip bitirişinden bellidir"  veciz sözümüzle Yerli Malları Haftası kutlamalarımızın birincisini bitirir, huzurlarınızdan saygıyla ayrılırız efem...













16 Aralık 2012 Pazar

AQUA VEGA AKVARYUM

Minik Yıldızlar'la daha geçenlerde Sammy'nin Maceraları'nda Sammy ve arkadaşlarının dev akvaryumdan kurtarılış hikayelerini izlemiştik. Bugün de akvaryumda yaşatılan balıkları görmeye gittik. Evet çok ciddi dersler almışım(!)

İşte çocuklar n'apabilir ki, baş nereye kuyruk oraya...
Baş böyleyse diyeceksiniz, demeyin...


N'apim çocuklar seviyor diycem,
Ankara'da yer vardı da biz mi götürmedik diycem,
Ama çok eğlendiler diycem,
diycem diycem diyemiyorum, en iyisi susayım...



HANİMİŞ: Fotoğraflarda çocuklar "peyniiiiiiiiiiiir" diye nara attıkları için ağızları bir kaplan kadar açık görülmektedir:))

HANİMİŞ: Türkiye'nin en büyük, Avrupa'nın ikinci büyük akvaryumu aynı zamanda Türkiye'deki akvaryumların en boş olanı. Ya da biz gittiğimizde balıklar yıllık izinlerini kullanıyorlardı.



8 Aralık 2012 Cumartesi

Ömer Dinçer gibi düşünen öğretmen oldum ben!


Ben göreve başladım eğitimde reform yapıldı; 4+4+4  sistemine geçildi malum. 

Herkesin merakta olduğu; program ne olacak, müfredat ne olacak, sınıflar kaç kişi olacak, o ne olacak, bu ne olacak, şu ne olacak... diye mütemadiyen uzay boşluğunu soru ile doldurduğu bir dönem vardı hani. İşte o zamandan benim aklımda kalan sadece ve sadece ne yapacağını şaşırmış öğretmenimin 3 aylık uyum programını gördükten sonra söyledikleri:

“5 taş oynat” diyor, 
“Ee alan yok” dediğinde de 
“Kartla oynat” diyorlar. 



Hem gülmüş, hem üzülmüş, hem de düşünmüştüm. 5 taş nasıl kartla oynanır ya hu?! Bendeki zeka buna yetmeyince; "vah vah" çekip  "Milletimin başına bir de öğretmen oldum" diye üzülmüştüm. Bana verilen zavallı yavrular 5 taş oynayamayacaklardı; zira öğretmenleri bu işi kartla oynatma becerisine sahip değildi. Acaba kartları buruşturup taş gibi mi yapın demek istemişlerdi? Çözemedim valla; on iki yılı ana sınıfında çocuklarla 1 ila 9 arasındaki sayılarla arttırma ve eksiltme yaparak geçirirsen olacağı bu! (Bir öğrencim "Öğretmenim ben sınıfımı geçiyorum ama sen hiç geçemiyorsun" demişti oysa ki zamanında, da ben duruma uyanamamışım...)

Neyse efendim ben göreve başladım. Yok'un hakikaten "yok" olduğu bir sınıftayım. (Doldurursun dediler, yavaş yavaş dolduruyoruz çok şükür ama bugünkü mevzumuz bu değil) Ne zaman bir eksikle karşılaşsam 5 taş geliyor aklıma. Şimdi diyorum Ömer Dinçer olsaydı burada, nasıl çözerdi bu durumu?!

Hah işte günlerden bir gün, bir yokmuş bir varmış okulunun birinde öğretmenin çocuklardaki motor becerileri desteklemesi gerekiyormuş. Nedir bu motor beceri diyecek olursan sevgili okur; kimine göre basit kimine göre zor iş.  Şöyle ki: Ayakta durma, yürüme, koşma, zıplama, sıçrama, merdiven çıkma-inme, dengede durma, yuvarlanma, takla atma...


Bunların çoğunu alet-edevat olmadan yapıyorsun-yaptırıyorsun da, merdiven inme-çıkmayı nasıl yapacağız ya hu?! Hemen başladım sevgili bakanımız gibi düşünmeye. Veeee işte sonuç:

Ekmek yoksa pasta yiyin!
5 taş için taşın yoksa kartla oynat!
Tırmanma merdivenin yoksa inşaat merdiveni kullan!
Yıl 2012, severim seni!

HANİMİŞ: Yalnız çocuklar için tam bir eğlenceydi, bu bebelere her şey oyun zati :))