19 Ekim 2012 Cuma

Mavi Çorap Partisi

Hiç biri farkında değil, çılgınlar gibi oynuyoruz zannediyorlar!
Ama öyle değil, ama bilmiyorlar; her bir oyunun içinden 
ne çok şeyi beyinlerine usul usul enjekte ettiğimi...
Yaşasın oyun!

Mesela bu görüntüler Mavi Çorap Partimizden;
mavi rengi tanıtıldı,
hedefe top atma davranışı pekiştirildi,
rengine göre gruplandırma davranışı pekiştirildi,
aşağı-yukarı/gergin-gevşek kavramları pekiştirildi,
birlikte dengeli hareket etme pekiştirildi,
gerektiğinde lider takip edildi,
toplar daha yukarıya zıplasın diye kafalar çalıştırıldı...

Yaaa mini mini yıldız, sen de sanıyon ki bugün partide sadece kudurmaca yaptık :))




18 Ekim 2012 Perşembe

Minik Yıldızlar Sınıfı RENGARENK!

Ben şanslı biriyimdir, hep söyler çevremdekiler.
Bir yıl önce açılan yepyeni bir okulda, neredeyse ceza gibi bir sınıfta göreve başlayan ben,
şimdi bakın nerede çalışıyorum!!!

Demek ki sona kalan hep dona kalmaz-mış...
Böyle mutlu mutlu mutlu renk cümbüşünü seyretmelere doyamaz-mış...
Demek ki şans hakikaten hep benden yanay-mış...

Peki nasıl oldu da, bu oldu?
Sadece Ankaralı Emziren Anneler Grubu'na "bu sınıfla çocuklarımın karşısına çıkmaya utanıyorum" diye bir yazı gönderdim. Anında Nihan, Banu, Elif, Deniz, Funda, Yonca, Fatoş, Quality, Sonay Annelerden ses geldi!(Unuttuklarım varsa lütfen affetsinler...)  Sadece kendi çocuğuna değil, tüm çocuklara karşı kalbi iyilikle atan bu duyarlı anneler oyuncak gönderdiler, oyuncak gönderdiler, oyuncak gönderdiler, ama en çok moral gönderdiler!

Sonra bu gruptan Nihan, yazımı üyesi olduğu başka bir grupta paylaşmış.. Oradan da, taaa Bodrum'dan güzel insan Pınar bana, sınıfıma, hatta diğer sınıflara, tüm çocuklara ses ve renk verecek 2 kamyon anaokulu malzemesi gönderdi! Anlattığım her kişinin "İyi yere dükkan açmışsın, çok şanslısın!" dediği bu güzide insan, bunların hepsini babacığının hayrına "çocuklar mutlu olsun" diye yapmıştı. Telefondaki pozitif ve hep tepedeki enerjisiyle, "senin hep yanındayım" gibi sımsıcak ifadeleriyle, candanlığıyla, hassasiyetiyle, cömertliğiyle, çabukluğuyla bu yaşımda, görmediğim ama çok sevdiğim, ve sanki hep tanıdığım bir arkadaşım oldu canım Pınar.

Bu sayede yepyeni insanlar tanıdım, sevdim, değer verdim, değer gördüm ve çok çok mutlu oldum.
Evet hala eksiklerimiz var, ama eksiklerimden çok daha fazla umudum var.
Şuraya bir bakar mısınız; Minik Yıldızlar Sınıfı rengarenk!
















16 Ekim 2012 Salı

İyi ki doğdun Asya Sahra!

Asya Sahra, sınıfımızın incisi;
tavşanmış gibi gülümsemesi vardır, 
sincapmış gibi elleriyle yüzünü kapatma hareketi vardır, 
yavru kanguruymuş gibi zıp zıp zıplaması vardır.

Ama doğum günü geldiğinde gülümsemiyor, 
o sevimli yüz kapatma hareketini yapmıyor,
ve de zıplamıyor,
hatta konuşmuyor bile!

Hepsi sevinçten, hepsi heyecandan, hepsi çok hediyeden :))
Tüm doğum günlerinin seni heyecana ve hediyeye doyurması dileğiyle 
iyi ki doğdun güzel kızım!




HANİMİŞ: Panoda sergilenen resimlerde arkadaşları tarafından çizilmiş Asya Sahra'yı görmektesinizdir :)

İlk soyut sanatsal karalamalar

Susan Striker derler ki; 
tay tay duruşlar, sallana sallana atılan adımlar, çocuğu yürümeye taşırmış,
İlk çıkardığı sesler, çocuğu konuşmaya taşırmış,
karalamalar da; çocuğu okuma-yazmaya ve  okul başarısına taşırmış.
İşte aşağıda göreceğiniz eserler de; bizim Minik Yıldızlar'ın soyut sanatsal ilk simli karalamaları!









13 Ekim 2012 Cumartesi

Bisikletlerle yaza veda...

Haberi aldık; eli kulağındaymış, ha geldi ha gelecekmiş.
Beyazmış, parlakmış, soğukmuş, temizlikmiş, çocukları çok severmiş,
çocukları çok mutlu edermiş...

Madem öyle, buyursun böyle.
BİZ HAZIRIZ!

Yaza veda ederken; bisikletlerimizi aldık, okula geldik, kocaman bahçede bağıra çağıra sürdük de sürdük...





HANİMİŞ: 21 kıpırık cüceye fotoğraf çekmek öyle her insanın yapacağı bir iş değil, cadının bile değil! Birinin baktığı karede öteki bakmıyor. Ben de hepsini koydum :)) Fotoğraflarda Tuna'cığımın(Siyah kapşonlu olan) arkadaşına dostça o sarılışı her defasında beni büyülüyor...

11 Ekim 2012 Perşembe

KIRMIZI ÇORAP PARTİSİ

Kaç parti görmüştür ki bugüne kadar; henüz 4 yaşında! (Görse görse doğum günü partisi görmüştür anca...)

Öğretmeni söylemiş, perşembe günü KIRMIZI ÇORAP PARTİSİ varmış.
Kırmızı çoraplarını giyeceklermiş, ne varsa ellerinde kırmızı renge dair giy-tak-takıştır öyle geleceklermiş okula...
Heyecan dorukta!
Hastalar bile ayakta!
"Gerçekten parti mi yapacağız öğretmeniiiiiim, şakadan mı?"
Acaba neler olacak?!

Annelere geceden beri sordukları yetmezmiş gibi, her beş dakikada bir bana da "Öğretmeniiiiiiiim parti ne zaman başlayacak, başlasın artık!" aynı şarkıyı söyleyecekler.
Ah bilseler başlarına geleceği sorarlar mı hiç 4'lük kuzu kuzu yavrular!

Günlük rutin sıkıştırılmış programda tamamlanır hemencecik.
"Ding dang dong! Birazdan KIRMIZI ÇORAP PARTİSİ başlayacaktır, lütfen herkes ayakkabısını çıkarsın" anonsuyla parti başlar!

Meğerse parti tehlikeli bir ormanda gezintiymiş; ama büyük, ama cadılı bir ormanmış!
Bir tepeye çıkılacak ve oradan timsahlara basmadan karşıya geçilecekmiş(Bildiğin sınıf masası)
Bir mağaranın içinden geçilecekmiş(Benim oğlanın Ikea'dan alınma tüneli; yoksa bizim fakirhanede ne gezer)
Bir dağa çıkılacakmış(Bildiğin daha yüksek sınıf masası)
Dağdan inmek için mecburen çamurdan kayacaklarmış(Merdivenleri olmayan bildiğin kaydırak; masayla desteklenerek anca ayakta durabiliyor.)
İşte sonrası çok fena; burası cadı bölgesiymiş!
Çok sessiz durmak gerekiyormuş.(21 dene 4 yaş çocuğusuylan)
Uykusundan uyandırılırsa sinirlenip yakaladığını gıdıklıyormuş cadı gibi cadı!
Eyvah, eyvah!
Ve korkulan oluyor; turuncu saçları, kafasında siyah şapkasıyla cadı çıkageliyor!!!
Hem de uyandırıldığı için çok çok çok sinirli!
***

Gülmekten yorulur mu insan; insanları bilmem ama çocuklar yorulmaz!
Ya yaşlanmışım ya da iki yıl aradan sonra hamlanmışım, onları kovalamaktan ben lepeç oldum valla!
4'lük bebelerse hep aynı;
 "Bi' daha yapalım mı öğretmeniiiiiiiiiiiiim, lütfeeeeen!"




HANİMİŞ: Bize bi' dünya eşya içinde bir de adımdan dolayı cadı şapkası gönderen canım Pınar, o koşturmaca ve eğlencede fırsat bulup da istediğin gibi fotoğraf çektiremedim, ama ne çok dua ettim sana bilsen... Bugün bu çocuklar senin yüzünden güldü!

3 Ekim 2012 Çarşamba

Kimlere öğretmenlik yapılmaz

9 yıllık öğretmenim.
3 farklı okulda çalıştım.
1'i özel okul, ikisi devlet okuluydu görev yaptıklarım.
180 öğrenci mezun etmişim aşağı yukarı...(20 öğrenciyi ortalama alırsam)
360 da ebeveyn desek, bir de bunların yakınları...

Çok insan gördüm evet.
Çok çeşitli insan gördüm evet.
Şaşırma duyumu hiç kaybetmedim evet.
Ama böylesini görmemiştim, ona da evet!


Anne kişisi elinde güzel kızıyla geliyor, "Bu sınıftayız biz" diyor.
Listemdeki herkesin geldiğini biliyorum ama yine de bakıyorum; 
"Hayır listede yoksunuz, yan sınıfın listesindesiniz" diyorum.
"Hayır" diyor, "O sınıfta özürlü çocuk var, aldım çocuğumu, ben müdürle konuştum buraya gelecek!"
Ve ben "asıl özürlü sensin!" diyemiyorum...

Anne kişisi-listede adı olduğu halde- elinde oğluyla gelmez bu defa, yan sınıfa gider.
Merak edip sınıftaki öğretmen arkadaşıma soruyorum; 
adı bende kendi onda olan çocuğun neden bana gelmediğini... 
O da  sıkılarak cevaplıyor:
"Senin sınıfında kapıcı çocukları varmış diye annesi oraya göndermek istememiş, almış, buraya gelecekmiş artık!"
Bu defa söyleyecek bir söz dahi bulamıyorum...

Bu annelere emanet edilen savunmasız yavrular büyüyecek ve biz sık sık 
"bu çocuklar neden böyle diyeceğiz!"
Neden?

Blogcu Anne'nin "Doğru insan olduğun ölçüde doğru bir ebeveynsin. İstediğin kadar kitap oku, araştır, öğren; birincisi değilsen ikincisi hiç olamazsın." sözü her şeyi özetliyor.

İnsanlıktan nasibini almamış, ben gibi bir öğretmenden ne nasiplenebilir ki?!
Şimdi bunların yanında benim öğretmenliğim tümden sessiz...