7 Ocak 2009 Çarşamba

İyi ki doğdun Ecem Nur

İyi ki doğdun tatlı su perisi...
Bugün arkadaşlarından gelen hediye denizinin oratasında o kadar mutluydu ki Ecem Nur...
Hediyeler açıldıkça açılıyor; deniz gibi kabarıyor. O da bir su perisi zarafetinde hep gülümseyerek "aa çok güzelmiş" diye diye arkadaşlarına paketlerden çıkan hediyelerini gösteriyor.Hem bizim kalmamızı istiyor, hem de hediyeleriyle başbaşa kalmayı... (Ziyaretimizi tamamlayıp tekrar okula dönüyoruz ya hediyelerinden ayrılmak zorunda. Bugün evin yolunu uça uça gitmiştir mutlaka)


Ecem Nur pastasının mumlarını üflerken ona tüm yaşamı boyunca iyi dileklerde bulunduk. Daha altı yaşında ama bugün evinde arkadaşlarını ağırladı. Onlara ikramlarda bulundu. Beraberce afiyetle pastasını yediler.

Vakit geldi, tası tarağı topladık okula gitmek üzere sokağa iniyoruz. Ama o da ne? Siz göremeseniz de ortada kocaman bir kedi var. Deney yapmayacağız desek de deney ayağımıza geliyor işte. Çocukların şansı, şanslıyız vesselam! Kedi önce kendini sevdirmeye geldi nazikçe kuyruğunu sallaya sallaya... Bizim yirmi çocuğun her biri hayvanı bir yerinden sevmeye kalkınca olanlar oldu tabii... Kedi önde bizimkiler arkada bir koşturmaca, bir hengame... çığlık çığlığa... Yaşasın özgürlük!


Servis bekliyoruz, sıkılmalar başladı tabii. Rahmi Amca çok fazla gecikince geniş bir çıkmaz sokakta beklediğimiz için rahat rahat sokakta koşturmalarına izin veriyorum. Haliyle çıkan sesten ürken herkes camlarda...


Sanat çalışmamız; Antartika'dan kaçmış minik penguen


Hikaye saatimiz; küçük öğretmenlerimizden kukla gösterisi, "güle güle eski yıl, hoş geldin yeni yıl "


Kavram çalışmamız; resimleri oluş sırasına göre sıralama(süper bir set, fotoğraftan da anlayacağınız gibi ithal bir ürün)
Deneyimiz göz yanılması; boş bir plastik kabın içindeki para yerde gözükürken, içine su doldurduğumuzda para havadaymış gibi görünüyor neden acaba, küçük öğretmenimiz Merve'den

Kantinden alışveriş günümüz; aslında her çarşamba alışverişe gidiyoruz. Fakat bu hafta tutumlu olmayı konuştuğumuz için tutumluluk yapıp paraları kumbaralara attık.


Cuma günü eğlence dünyamızda bir misafir ağırlayacağız. Bu yüzden çok heyecanlıyız. Ona ne hediye etsek diye beynimizi çalıştırıp düşünüyoruz. Sonra süslenmiş, püslenmiş, saçları jöleyle havalandırmış tatlıcık bir fotoğraf iyi olur dedik beraberce. Çıkış saatimiz olduğu için hepsini fotoğraflayamadım ne yazık ki. Acayip fotojenik çocuklarım var oysa ki...


Berke 5, Serhat 6 yaşında. Birbirlerini çok seviyorlar. Berke'nin annesi ve babası öğretmen. Bu bizim küçük Einstein Serhat'ımızın kafasını çok meşgul ediyor, onu kara kara düşündürtüyor.
"Berke çok şanslı bir çocuk.Annesi babası öğretmen olduğu için bizden daha çok, hatta istediği kadar okulda kalabiliyor."
"5 yaşındaki çocuklar anasınıfına gelmez, seni gidi Berke seni... "
"Berke, biz birinci sınıfa giderken yine anasınıfına gidecek ne güzeeel"
Hikaye ve sohbet saatlerinde yan yana oturmalarını yasaklamama rağmen iki küçük kafadar (bu arada aynı boydalar) birbirlerinden de hiç ayrılamazlar. Her zamanki gibi gecikmeli çıkış saatimizin koşturmacasında yanımda bitiyorlar "Öğretmenim bizi beraber çeker misin"

Hem öyle...
Hem böyle...



Diyorum ya benimkilerin özgüvenleri dağları deliyor!
Bugünlük elimizde kalanlar bunlaaar...

1 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Reyhan Cadısı derler ki;