Yeni yıl için anneleriyle postaneye gidip arkadaşlarına yılbaşı kartları atan minik yıldızlarım, postacı amca getirdikçe (niye bu kadar yavaş olduğunu anlayabilmiş değilim) kartlarını sınıfa getirip birbirlerine gösteriyorlar. İyi ki de gösteriyorlar; ben kartların para ile dışarıdan alınmadan kendilerinin hazırlamasını ve çocukların cümleleriyle yeni yıl dileklerini yazmalarını istemiştim. Aşağıda da görüldüğü üzre hazır alınan kartlar, klasik cümleler! Eyvah, eyvah! Birileri ayvayı yedi :)Dün yapamadığımız sohbet etkinliğimizi harita köşemizde uzun uzun yaptık. Ülkelerin bayrakları neden farklıdır, bütün bayraklar aynı olsaydı ne olurdu, bayraklarda kullanılan renklerin anlamı ne olabilir ve benzeri sorular. Görsel materyallerimiz de konuyu zenginleştirince harika cevaplar geldi. Mesela Kanada'nın yaprağı için "o yukarda ya, kuzeyde yani, çok soğuk yer olduğu için ağaç yoktur belki, onlar da yaprakları özledikleri, sevdikleri için bayraklarına koymuşlardır" Öğrencilerimin hayal gücü çok ama benim hepsini yazacak enerjim yok. Akşam yemeği için karışık kızartma yapmam gerekiyor. Boyalarla hazırlanan bayrakları Talha getirdi, şimdi kim hatırlıyamıyorum ama "bakın, boks eldivenlerine de bayrak çizmişler" denince onu da koyduk (Bayraklarımız fotoğrafta görülenden çok daha fazla)
Birbirinden ilginç vahşi hayvanlar albümlerini eve gönderme vakti geldi. Bu albümler sayesinde kedigiller ailesini tanıdılar. Özellikle siyah dev kedi jaguar en çok sevilenler listesinde birinci sırada!Aile katılımında yaptırılan mor renk deneyini sınıfta tekrar ederek ısınma hareketleri ile deneylerimize başlıyoruz.
Dünyamızdan sonra uzay, gezegenler derken yerçekimi kuvvetine geldi sıra. Minik ve meraklı bilginlere bu konuyu anlatmak çok kolay. Çünkü fen köşemiz bir harika; yok yok! Her şeyi günlükte anlatamıyoruz tabii, eğlence dünyamızda olmanız gerekiyor. "Oturmak mı kalkmak mı bizim için daha kolaydır, salıncaktan niye uçmuyoruz, niye bıraktığımız nesneler yere düşüyor..." gibi uygulamalı ve komikleştirilmiş dramalarla dün konuya giriş yapmıştık. Bugün ise yer çekimini mıknatısla ilişkilendirerek sundum. Siyah ucu yerkabuğu olarak hayal edersek kırmızı daire de biz olursak, yer çekimi olmasaydı böyle havada olacaktık işte. Sadece biz mi, diğer insanlar, canlılar, cansızlar... Hepimiz böyle hop hop hop... İlk akıllarına gelen endişe "annemizin elini tutamazdık o zaman, çünkü annemiz de uçardı"
Neyse ki böyle korkunç şeyler olmuyor. Dünya isimli harika gezegenimizde yerçekimi var ve bizim ayaklarımız yerde.
Peki bu yerçekiminin benzeştiği mıknatıs nasıl bir madde; yenir mi, içilir mi? Ne diye bir şeyleri çekiyor devamlı yanına, ne yapacak onlarla? Yine harika cevap geliyor "Sevdiklerini yanına çekiyor, sevmediklerini kovuyor. Yani seviyor, sevmiyor" O zaman şu at nalı mıknatısı toplu iğnelere şöyle bir değdirsek... Yine at nalı mıknatısımızı demir tozlarına değdirmeden camın altından dolaştırsak. " Aaa hareket ediyorlar"
Demir tozlarını çok seven mıknatıs o kadar kuvvetli çekiyor ki biz tutmasak da mıknatıs düşmeden asılı durabiliyor Daha da yakından bakabilirsiniz... Hareket edenler seçilebiliyor.
"Öğretmenim küçük mıknatısları azıcık dokundursak... hep camın altından yapıyoruz"
Evet görerek öğrenmeleri, sorularına hemen cevap bulmaları çok güzel, bütün çabam da bu. Ama asıl marifet yapıştıktan sonra o dairelerin içinden demir tozlarını çıkarabilmek ve temizlemek :( Ellerime battılar... Bu mıktatıs dedik ya sevdiklerini kendine çekiyor. Bake şeyleri deneyelim dedik. Mesela tahtayı sevmiyor çünkü bakın onu kendine çekmedi. Sonra sırasıyla denedik; cam, plastik, metal ve alüminyum tozu... I-ıh hiç birini sevmiyor ki çekmedi.
Onun en sevdiği demir işte. Bakın yine hüp diye çekiverdi toplu iğnelerimizi
İşteee bu çekim gücü sayesinde kendi yollarında-yörüngelerinde sakince gezinen, dans eden dokuz gezegen arkadaş hiç çarpışmadan uzaydaki boşluğa yuvarlanmadan bir arada yaşıyorlar. (Gezegenler arası itme-çekme denemelerimizin fotoğrafı yok maalesef, ama onu da biliyorlar maşallah) Aile katılımı etkinliğinde Nermin Hanımla beraber mutfak etkinliğinde küçük aşçılar kumpir hazırlayıp yediler şapır şupurt ooooh. Gerçekten lezzetli yapmışlardı. ben de dahil olmak üzere ikinci, üçüncü tabaklar için sıraya girdi herkes.
Bazılarının yardıma tahammülü yok, "ben tek başıma yapabilirim, ben çok başarılıyım"